30 Nisan 2013 Salı


Girişimcilik Destek Programı

Programın Amacı
  • Girişimciliğin desteklenmesi
  • Girişimciliğin yaygınlaştırılması
  • Başarılı işletmelerin kurulması
Programdan Kimler Yararlanabilir
  • Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler,
  • Girişimciler 
  • İşletici Kuruluşlar (İş Geliştirme Merkezi’ni yönetmek üzere kurulan tüzel kişilik)
Programın Kapsamı
Bu program,
  • Uygulamalı Girişimcilik Eğitimi,
  • Yeni Girişimci Desteği,
  • İş Geliştirme Merkezi (İŞGEM) Desteği
  • İş Planı Ödülünden oluşur.
A)Uygulamalı Girişimcilik Eğitimi Uygulamalı Girişimcilik Eğitimi, kendi işini kurmak isteyen girişimcilerin bir iş planına dayalı olarak kuracağı işletmelerin başarı düzeylerini artırmak amacıyla düzenlenir.
Uygulamalı Girişimcilik Eğitimleri;
  • KOSGEB birimleri tarafından düzenlenen, 
  • Ulusal veya uluslararası projeler kapsamında, KOSGEB tarafından yürütülen,
  • KOSGEB ile işbirliği içerisinde çeşitli kurum ve kuruluşlar tarafından düzenlenen eğitimler,
  • Üniversiteler tarafından örgün eğitim kapsamında verilen girişimcilik dersleri’dir.
Bu eğitimler, 24 saati atölye çalışmalarından oluşan toplam 70 saatlik eğitimler olup; genel katılıma açık ve ücretsizeğitimlerdir. 
B) Yeni Girişimci Desteği
Destekten Kimler Yararlanabilir 
Bu destekten;
  • Uygulamalı Girişimcilik Eğitimi’ni,
  • KOSGEB Genç Girişimci Geliştirme Programı’nı,
  • Küçük Ölçekli İşletme Kurma Danışmanlığı Desteği (KÖİDD) Programı’nı tamamlayarak eğitime veya programa katıldığını belgeleyen ve işletmesini kurangirişimciler,
  • İŞGEM’de yer alan işletmeler
yararlanabilir.
Yeni Girişimci Desteğinin Unsurları, Oranı, Süresi ve Üst Limiti
DESTEK UNSURU
ÜST LİMİTİ (TL)
DESTEK ORANI (%) 
(1. ve 2 . Bölge)
DESTEK ORANI (%)
(3., 4., 5. ve 6. Bölge)
İşletme Kuruluş Desteği
Geri Ödemesiz
3.000
60
Kadın Girişimci
ve
Özürlü Girişimciye
%70 uygulanır.
70
Kadın Girişimci
ve
Özürlü Girişimciye
%80 uygulanır.
Kuruluş Dönemi Makine, Teçhizat, Ofis Donanım ve Yazılım Desteği
15.000
İşletme Giderleri Desteği
12.000
Sabit Yatırım Desteği
Geri Ödemeli
70.000
Destekten Yararlanma Koşulu ve BaşvuruProgramdan yararlanmak isteyen işletmelerin www.kosgeb.gov.tr adresindeki KOSGEB Veri Tabanı’na kayıt olması ve KOSGEB Hizmet Merkezi’ne iş planı ve ilgili belgeler ile birlikte başvurusu yapması esastır.
C) İş Geliştirme Merkezi (İŞGEM) Desteği
KOBİ’lere işletme geliştirme koçluğu, destek ağlarına ulaşım, finans kaynaklarına erişim imkânı, uygun koşullarda iş yeri mekânı, ortak ofis ekipmanı ve ofis hizmetleri sunmak amacıyla kurulacak bir İŞGEM’in, kuruluş ve işletme giderlerine destek sağlanmaktadır.
Desteğe Kimler Başvurabilir? 
Belediyeler,
Üniversiteler,
Özel İdareler,
Kalkınma Birlikleri,
Meslek Kuruluşları,
Kâr amacı gütmeyen kooperatifler.
Destek Unsurları, Oranı, Süresi ve Üst Limiti İŞGEM Kuruluş Desteği süresi en fazla 18 ay,
İŞGEM İşletme Desteği süresi en fazla 36 ay’dır.
DESTEK UNSURU

ÜST LİMİTİ (TL)
DESTEK ORANI  (%) 
(1. ve 2. Bölge)
DESTEK ORANI (%) 
(3.,4.,5. ve 6. Bölge)
İŞGEM Kuruluş Desteği
- Bina Tadilatı
- Mobilya Donanım
- İŞGEM Yönetim
Geri ödemesiz
750.000

(600.000
125.000
25.000)
60
70
İŞGEM İşletme Desteği

- Personel
- Eğitim, Danışmanlık
-- Küçük Tadilat
100.000
(30.000
50.000
20.000)
60
70
Destekten Yararlanma Koşulu ve BaşvuruİŞGEM kuruluş ve işletme desteği için KOSGEB Hizmet Merkezi’ne iş planı ve ilgili belgeler ile birlikte başvuru yapılması esastır.
Destekten yararlanmak isteyen işletici kuruluş, www.kosgeb.gov.tr adresindeki KOSGEB Veri Tabanına kayıt olur.
D) İŞ PLANI ÖDÜLÜÜniversiteler tarafından örgün eğitim kapsamında verilen “Girişimcilik” dersini alan öğrenciler arasında İş Planı Ödülü Yarışması düzenlenir.
İş Planı Ödülünden yararlanmak isteyen üniversite KOSGEB’e başvurur.
İş planları ilk üç dereceye girmiş olan öğrencilerden, en fazla 24 ay içinde işini kurmuş olmaları kaydı ile;
  • Birinciye 15.000 TL,
  • İkinciye  10.000 TL,
  • Üçüncüye 5.000 TL ödül verilir. 

29 Nisan 2013 Pazartesi

KONU: GİRİŞİMCİLİK
SORU:Merhaba...Sizden bir konuda yardım istiyorum. Yeni bir iş kurmak isteyen genç girişimcilerin nelere dikkat etmesi gerektiğini ve hedeflerine ulaşmak için izlemeleri gereken yolu anlatır mısınız? Teşekkürler
CEVAP:Girişimcilik; bilgi ile becerinin, teori ile pratiğin, para ile yeteneğin, çabukluk ile sabrın iç içe geçtiği bir hayat potası.Genç biri kendi işinin sahibi olmak istediği zaman ona “bunu niçin yapmak istiyorsun?” diye sorarım. Eğer “başkasına hizmet etmemek için” cevabını verirse, onun yanlış yolda olduğunu düşünürüm. Çünkü kendi işinizi kurduğunuzda başkasına daha fazla hizmet etmek zorunda kalacaksınız.Kısacası, gurur veya haysiyet gibi duygusal nedenlerle kendi işinizi kurmak istiyorsanız, ilk işiniz bu işten vazgeçmek olsun!
Genç iseniz, bir yetişkinle ortak olmanızı öneririm. Gençlerin enerji ve tutkusu, yetişkinlerin sabır, sermaye ve tecrübe gibi kaynaklarıyla birleşince başarılı girişimcilik öyküleri ortaya çıkıyor.İki genç ortak olduğunda genelde başarısız olamıyorlar. Çünkü genelde ikisinin de parası ve tecrübesi yetersiz oluyor. Az zamanda zengin olmak istiyorlar. Hepsinden önemlisi birbirlerine laf geçiremiyorlar. Bir genç yaşıtı bir gençten emir aldığı zaman, kendini “akılsız”, beceriksiz, silik ve ezik hissediyor! Bir süre sonra iktidar ve ego çatışmaları başlıyor.İkinci önerim umutlarınızı yüksek sabit giderlerinizi düşük tutun! Sabit giderlerin neler olduğunu bilmiyorsanız, bu işe hiç girmeyin! Piyango bileti almayı deneyin, hiç olmazsa siz kaybetseniz de “milli sermaye” kazanır!Para kazanmaya başlayınca, hayat standartlarınızı hemen yükseltmeyin. Kazandığınız ilk parayı, harcamaya değil yatırıma yöneltmeniz gerekir. İleride daha fazla harcamak için, başlarda harcamamanız gerekiyor.Sermayenizi üçe ayırın: başlangıç, yürütme ve büyütme sermayesi. Elinizde 10.000+$ var ise, bunun 4000$ kadarını işi kurmaya, 4000$ kadarını işi yürütmeye, 2000$ kadarını işi büyütmeye ayırmalısınız. 4000 $ işi kurmak için yeterli değilse, o zaman yeterli sermaye miktarına ulaşıncaya kadar paranızı çoğaltmalısınız.Türk girişimcilerin çoğu “göç yolda düzelir” inancıyla hareket ettiğinden, eldeki 10.000$ lık sermayenin tamamını işi kurmaya harcıyor. Bir ay sonra maaş ödemeye, işi tanıtacak reklamlar vermeye, kira ve telefon gibi işletme giderlerini ödemeye paraları kalmıyor. Parasızlık da moral bozukluğu ve atalet yaratıyor.Kurulan yeni işletmelerin %90 ı batar. Bunu unutmayın. Yeni kurulan işletmelerin %85’i 5 yıl içinde batıyor. İşe giriş maliyeti kadar çıkış maliyetini de düşünün. İşe girmek kolay çıkmak zordur, bunu da bilin.
Bir iş adamına göre ortaklık üç halde bozulurmuş:
- çok para kazanılınca (diğer ortak olmasa daha çok kazanırım)
- hiç para kazanılamayınca (diğer ortak yüzünden zarar ediyorum)
- ve işe ortakların kadınları karışınca! ( “bak herif ortağın evinde sen de gördün, yeni kanepe takımı ve perdelik almışlar, elalem şirketin parasını çatır çatır yiyor, bir de erkek olacaksın!”)
Üçüncü maddeye katılmayabilirsiniz (özellikle bayanlar katılmayacaktır) buna saygı duyarım, zaten ben de kıdemli bir iş adamının görüşünü naklediyorum. İlginç olan nokta, Üzeyir Garih ile İshak Alaton’un tam 40 yıldır eşlerini birbirleriyle görüştürmemeleri.
Okuma önerileri:

1. “PG 99 ile kazanmak” adlı kitabı okuyun. (Dünya yayıncılık)
2. Girişimcilik adlı sistem yayıncılıktan çıkan kitabı okuyabilirsiniz.
3. “Başkasına çalışarak zengin olunmaz” (Alkım Yayınları)
4. Düşün ve zengin ol/Altın kitaplar
5. Platin dergisi / Aylık
6. Zengin baba yoksul baba/ Robert kiyasaki
7. “sevdiğin işi yap, para ardından gelecektir” (kuraldışı)

Saman saplarından yaptığı çelenkleri Avrupa’ya satıyor


 - MANISA
Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB)’ndan aldığı 43 bin lira kredi ile saman saplarından kapı çelengi üreten Gülfer Kızılçay, ham olarak Almanya’ya ihraç ediyor.
 Kızılçay’ın hedefi, kapı çelenklerinin süslemesini de kendi yapmak. İlkokul mezunu Gülfer Kızılçay, 27 bin lirası hibe olan 43 bin lira krediyle kendi işinin patronu oldu. Bir atölye kuran Kızılçay, çalıştırdığı dört işçiyle ülkeye döviz kazandırıyor.
Uşak’ın Eşme ilçesine bağlı Dereli köyünde 12 yaşında babasız kalan genç kadın, evlendikten sonra Manisa’nın Alaşehir ilçesine yerleşmiş. Çelenk üretmeye şans eseri başladığını dile getiren Kızılçay, şunları anlattı: “15 yıl çalıştığım çiçekçi firması, kuru çiçek ihracatı yapıyordu. Burada Alman firmalarının Noel çelengi taleplerini, bir gurbetçi arkadaşımızdan öğrenmiştim. Biz de kuru çiçek ihracatı yapan firmaya bu çelenkleri yapıyorduk. Bu işi çok iyi öğrenmiştim ancak bir süre durdu. Gurbetçi arkadaşımın bu konudaki sözleri hiç aklımdan çıkmamıştı. Firmaya çelenkleri yapacağımı söyledim ancak yeterli para bulamıyordum. Oğlum Onur, dış ticaret okuyordu. Ona bahsedince internetten araştırdı. Almanya’daki firmayla yazıştık. Bu arada girişimci kadınlara KOSGEB’den krediyle ilgili haberleri de almıştım. 2010 yılında bu fırsatı kaçırmadım. Alaşehir Ticaret ve Sanayi Odası’nın KOSGEB ile ortaklaşa açtığı eğitim kurslarına katılarak, Noel ve cenaze çelenkleri ile ilgili projemi sundum. Kursta ve mülakatta ortaya koyduğum somut örneklerle kredi almayı hak kazandım. Bu iki makineyi Almanya’dan getirterek atölye kurup imalata başladım.”
İşlerinin sezonluk olduğuna değinen Kızılçay, “Nisan sonunda işe başlarız, kasım sonunda biter. İşin sonunu iyi görmek anlamında öncelikle 27 bin liralık hibe krediyi kullandık. 70 bin liralık krediden ise sadece 16 bin lira kullanarak bu işyerini kurdum. Aldığım krediyle yanımda işçi çalıştırıyorum ama öncelikle eşim Duran ile birlikte kızım Duygu ve oğlum Onur, okul haricinde bize destek verdi. Yaz sezonunda dört işçi arkadaşımı vardiyalı çalıştırıyorum. İşçilerim 8 saat çalışıyor. Ben işin sahibi olarak, eşim ve çocuklarım vakit buldukça bazen 18 saat aralıksız makinelerin başında kalıyoruz. Bir noktada ailenin tüm fertleri burada. Oğlum işe girdi, kendi dalında çalışıyor, kızım da öyle.” şeklinde konuştu.
Üretim sayısının 2012 yılında 50 bin civarında olmasını beklediklerini belirten Kızılçay, “Bu çelenkleri Almanya’daki talepçi firmamız, kurutulmuş çiçek alımı yaptığı firma vasıtası ile alıyor. Bazen doğrudan da gönderiyoruz, nakliyeyi onlar üstleniyor. Satışımız, çelengin ebadına göre değişiyor. 75 santimetreden başlayıp 30 santimetre çapa kadar çelenk üretiyoruz. Tanesi 30 ile 70 kuruş arasında satıyoruz.” dedi. 200 bin çelenk yapmayı hedeflediklerini ve dört makine alırlarsa siparişlere cevap verebileceklerini aktaran Kızılçay, “Biz çelenkleri çıplak gönderiyoruz, orada süsleniyor. Biz burada süslemek istiyoruz, Almanlar da öyle istiyor, motif istiyorlar. Önce aldığım krediyi ödeyeceğim, sonra önümüzdeki yıllarda yeni kredi kullanıp işleri daha da büyütebilirim.” diye konuştu.

DENİZLİ'DE AB KIRSAL KALKINMA PROGRAMI(IPARD) UYGULAMAYA BAŞLIYOR

Avrupa Birliği tarafından tarım sektörü ve kırsal alanda ülkemize sağlanacak desteklerin çerçevesini çizen Kırsal Kalkınma Programı (IPARD) Avrupa Birliği Komisyonu tarafından 2008 yılında onaylanarak uygulanmaya başlanmıştır. IPARD Programı, kırsal alanda sadece tarım ve hayvancılık değil, çevre, turizm ve sanayi gibi oldukça geniş bir yelpazeyi kapsayan, tarımsal yatırımların desteklenmesi ve yönlendirilmesi, kırsal ekonomik faaliyetlerin çeşitlendirilmesi, istihdamın artırılması ve yerel kalkınma stratejilerinin harekete geçirilmesini amaçlayan bütüncül bir yaklaşımı benimsemektedir.

Program kapsamında proje karşılığı sağlanan destekler, 5648 sayılı Kanun’la idari ve mali yönden özerk ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın ilgili kuruluşu olarak 2008 yılında kurulan Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu (TKDK) tarafından yönetilmektedir.

IPARD Programından sağlanan destekleri Denizli’de proje karşılığı üretici ve yatırımcılarla buluşturacak olan TKDK Denizli İl Koordinatörlüğü Gazi Bulvarı No:155(Çınar Meydanı Yapı Kredi Bankası üstü) adresinde faaliyetlerine başlamıştır. Denizli İl Koordinatörlüğünce IPARD programı fonlarının kullandırılmaya başlanabilmesi için gerekli olan AB Komisyonu yetki devri sürecinde son aşamaya gelinmiş olup ŞUBAT ayında  IPARD fonlarından yararlanılmaya başlanacaktır.

Yapılacak yatırımlar ile;  Kırsal kesimde istihdam artacak,  insanlara yeni ekmek kapıları açılacak, köyden kente göç önlenecek,  AB standartlarında üretim yapan işletmelerin sayısı artacak ve tarımsal ürünlerin Avrupa pazarına erişimi kolaylaşacaktır.

Program kapsamında  5.000 € ‘dan  3.000.000 €’ya kadar proje ile yapılan müracaatlarda her bir proje için  % 50 ile %65 arasında değişen oranlarda hibe desteği verilecektir. Programa dahil 42 ilde kullanılacak olan toplam hibe tutarı yaklaşık 1,2 milyar avro olup il bazında herhangi bir bütçe sınırlaması bulunmamaktadır.

Belirtmek isteriz ki bu fonlar,  ülkemiz için kullanılmadığı takdirde AB’ye üye ve aday üye ülkelere geri gidecektir. Bu bağlamda yukarıdaki tedbir alanlarında, hali hazırdaki işletmesini modernize etmek isteyen veya yeni bir yatırım yapmak isteyen girişimci ruhlu vatandaşlarımıza tavsiyemiz;  TKDK Denizli İl Koordinatörlüğü  ile en kısa sürede irtibata geçmeleridir. Proje hazırlıklarına şimdiden başlamalı ki kurumumuz ilk çağrıya çıktığında projeniz hazır olsun.

Denizli İl Koordinatörlüğü olarak proje çağrısına çıktığımızda, ilk çağrıda olabildiğince çok proje kabul etmek istiyoruz. Çünkü fonları dağıtacak 42 il arasında fonların paylaşımı ile ilgili herhangi bir bütçe sınırlaması bulunmamaktadır. Dolayısıyla ilk çağrılarda İl Koordinatörlüğümüze verilen projelerin Kurum merkezince de onaylanıp yatırımın başlaması muhtemeldir. Fakat sonraki çağrılarda fon miktarı, diğer iller tarafından da kullanılan bütçe hesaba katıldığında azalacağı için projeler Kurum Merkezinde bazı kriterler dikkate alınmak suretiyle sıralamaya girecektir.

İlimizin AB hibe fonlarından azami derecede istifade edebilmesi, dolayısıyla yatırım ve istihdamın artırılması amacıyla sadece Denizli’de yaşayan hemşerilerimize değil, bunların yanında diğer illerde, hatta yurtdışındaki hemşerilerimize ve Denizli’de yatırım yapmak isteyen yerli/yabancı hedef kitleye ulaşmak istiyoruz.

27 Nisan 2013 Cumartesi


Yaratıcı Endüstrilere Dayalı Bir Kalkınma Modeli İçin YEKON
18 meslek örgütünün bir araya gelmesi ile kurulan dernek ülkemizde fikri mülkiyete dayalı üretim yapan endüstrilerin gelişmesinde rol üstlenmeyi, bu amaçla somut öneri ve çözümler geliştirmeyi hedefliyor. Derneğin faaliyetleri ve hedefleri hakkında YEKON I. Dönem Yönetim Kurulu Başkanı Yiğit Şardan bilgi verdi.
Yaratıcı endüstrilerden 18 meslek örgütü bir araya gelerek, yaratıcılığın ülkemizde daha fazla katma değer sağlaması amacıyla Yaratıcı Endüstriler Konseyi Derneği’ni (YEKON) kurdu. YEKON Türkiye’de fikri mülkiyete dayalı üretim yapan endüstrilerin gelişmesi ve bu alanın hükümet tarafından bir kalkınma programı dahilinde desteklenmesini sağlamak hedefiyle faaliyet gösteriyor.
YEKON Yönetim Kurulu Başkanı Yiğit Şardan derneğin faaliyetleri ve hedefleri hakkında, düzenlenen tanıtım toplantısında bilgi verdi. Türkiye’nin sürdürülebilir bir büyüme içinde uzun vadeli hedeflerine ulaşmasında yaratıcı ekonominin desteklenmesinin önemine değinen Yiğit Şardan şunları söyledi:
“Modern ekonomilerde yaratıcı katma değer, sürdürülebilir büyümenin ve rekabet gücünün anahtarını sunarken ülkemizde, zengin kültürel birikimimize rağmen yaratıcı endüstrilere halen marjinal gözüyle bakılıyor. Bugün Türkiye dünyanın 16. büyük ekonomisi. Hükümet tarafından açıklanan hedef 2023 yılında dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasında yer almak. Biz bu hedefe bireysel yaratıcılık ve yetenek barındıran, fikri mülkiyete dayalı istihdam yaratan endüstrilerin gelişmesine destek verilerek, yaratıcı katma değer yükseltilerek ulaşılabileceğine inanıyoruz. 18 meslek örgütünü buluşturan YEKON, yaratıcılığın özenilen ve tercih edilen sosyal ve ekonomik bir değer haline gelmesi için sürdürülebilir bir ortam oluşturmak amacıyla faaliyet gösteriyor. Fikri mülkiyete dayalı üretim yapan yaratıcı endüstrilerin desteklenmesi, pozitif ayrımcılıkla serpilmesi, hükümetlerce bir kalkınma programı olarak desteklenmesi gerekiyor. YEKON’un faaliyetleri ile bu alandaki gelişimde bir kilometre taşı olacağına inanıyorum.”
YEKON’un fikri mülkiyete dayalı endüstrilerin gelişiminin hükümet tarafından bir kalkınma programı olarak desteklenmesi gibi somut misyonlarının olduğuna dikkat çeken Şardan konuşmasına şöyle devam etti:
“Bugün yaratıcı ekonomi, modern ekonomilerde önemli bir kalkınma modeli. Yeterince desteklendiğinde her ülke kendi özgün, yaratıcı potansiyelini zenginlik yaratmada bir araç olarak kullanabiliyor. Türkiye’de de bu alanda sahip olduğumuz potansiyelin değerlendirilebilmesi için yaratıcılığın önündeki toplumsal engellerin kaldırılması, çocukluktan itibaren bireyin özgün düşüncesine değer verilmesi ve fikrin korunması önem taşıyor.”
Fikri Mülkiyete Tabi Yaratıcı Endüstriler YEKON Çatısı Altında Buluşuyor

Yaratıcı Endüstriler Konseyi Derneği YEKON, yaratıcı endüstrilerden kar amacı gütmeyen her meslek örgütünü (dernek, vakıf, birlik) buluşturan bir dernek. Tüzük gereği üyelerin faaliyet alanının ticari amaçlı yaratıcılığa dayalı olması gerekiyor. Yaratıcı Endüstriler Çalışma Grubu - İngiltere'nin tanımına göre, özünde bireysel yaratıcılık ve yeteneği barındırarak, fikri mülkiyete dayalı biçimde istihdam yaratan ve zenginleşme sağlayan endüstriler, yaratıcı endüstriler olarak adlandırılıyor.
YEKON, “Türkiye’de endüstriyel ölçekte üretim yapan ve yaratıcı katma değer sağlayan, saygın sivil toplum kuruluşlarınca mesleki temsiliyeti sağlanan ve fikri mülkiyete tabi tüm yaratıcı endüstrilerin bir araya getirilmesi; disiplinler arası işbirliğinin teşvik edilmesi; yaratıcılığın özenilen ve tercih edilen sosyal ve ekonomik bir değer haline gelmesi için sürdürülebilir bir ortam oluşturmak” misyonuyla faaliyet gösteriyor.
Bugün YEKON'da, British Council’in önerdiği ve akademik alanda da kabul gören 13 yaratıcı sektörün reklamcılık ve halkla ilişkiler, doğrudan pazarlama, grafik tasarım, endüstri tasarımı, film yapımı, moda tasarımı, sinema, yayıncılık olmak üzere 7'sini temsil eden, 18 meslek örgütü yer alıyor. YEKON üyeleri İstanbul’daki istihdamın yaklaşık yüzde 3’ ünü oluşturuyor.
Daha önce T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’na üyelerin telif hakları yasa taslağına ilişkin görüşlerini içeren bir rapor sunan YEKON, İSTKA’nın (İstanbul Kalkınma Ajansı) 2013 tarihli Kar Amacı Gütmeyen Kuruluşlara Yönelik Yaratıcı Endüstrilerin Geliştirilmesi Mali Destek Programı’na proje hibe başvurusunda da bulundu. Dernek, 2013 yılının öncelikli temalarını fikri mülkiyet, tasarım ve yaratıcı rekabet edebilirlik olarak belirledi.
Türkiye’nin yaratıcı endüstriler alanının merkezi konumundaki İstanbul’da yerleşik olan üyelik yapısıylaYEKON, İstanbul’un yaratıcı şehir olarak konumlanmasına katkıda bulunma misyonunu da üstleniyor.
YEKON'un web sitesi web sitesi henüz yapım aşamasında, ama yayına açıldığı zaman www.yekon.orgüzerinden çalışmaları takip edebilirsiniz.

Girişimcilik Dünyasına Atılım Platformu

Girişimcilik Dünyasına Atılım Platformu

İş dünyasında farklılık yaratmayı başarmış ve sektöründe önde gelen isimleri bir araya getiren GirDAP'ın öncelikli hedefi ; 'girişimcilik' dünyasına dair bir vizyon oluştururken katılımcılarının gelecek planlarının şekillenmesine ve bu plan doğrultusunda sağlam adımların atılmasına yardımcı olmaktır.

Açılış konuşmasını Çalık Holding Strateji Yönetimi Direktörü İrfan Başak'ın yapacağı beş oturumdan oluşan organizasyonumuzun programı ve içeriği şu şekildedir:

Türkiye'de Girişimcilik ve İnovasyon: 
Organizasyonun ilk oturumunda amaç; katılımcıların girişimcilik bilincine sahip olmalarına ve girişimciliğin günümüzdeki önemini kavrayabilmelerine yardımcı olabilmektir.
Fuat Sami (LabX Kurucusu) 

İnternet ve Mobil Girişimcilik : Günümüzün en iyi ve en yoğun girişimleri sanal ortam üzerinden yapılmaktadır. Fakat bunların sadece çok az bir kısmı kendini benimsetebilmiştir. Peki ama nasıl? En iyi girişimciler anlatıyor, yol haritası çiziliyor.
Barış TEKİN (misli.com Kurucu Ortak) 
Hakan Baş (lidyana.com Kurucu Ortak) 
Tümay ASENA (nokta.com Kurucu Ortak) 
Okan BARLAS (hemenkiralik.com Kurucu Ortak) 
Ahmet Emre SARI (markafoni.com Kurucu Ortak)
Fırat İŞBECER (Pozitron Mobile Kurucu Ortağı)
Serkan ÜNSAL (dakick.com Kurucusu)

Genç Girişimciler: 
İşte genç yaşta başarılı bir girişimci olabilmenin sırları…
Uğur AKKUŞ (unisbl.com Kurucu Ortak) 
Levent YILMAZ (Bay Döner Kurucu Ortak)
Alemşah ÖZTÜRK (41? 29! Kurucusu)

Sosyal Girişimcilik:
Şimdi iş hayatında sosyal sorumluluk projelerinin önemine dikkat çeken kişiler bir adım önde başlıyorlar. Sosyal sorumluluk projeleriyle öne çıkmış bir girişimci, ülkeye ve dünyaya karşı maddi kazanımlar dışındaki sorumluluklarını hatırlatıyor.
Nihan ÖZHÜSREV (Make A Wish)

Yatırımcı Gözünden Girişimci:Bir girişimin en önemli ihtiyaçlarından yatırımdır. Yatırımcılar, tüm girişimci adaylarına "doğru bir sunum, etkili anlatım, çekici iş planı" gibi önemli konularda bilgilendirmede bulunuyor.
Cem DURAN (Etohum) 
Yüksel DİBEKOĞLU (ilab Ventures) 
Burak HATİPOĞLU (giycem.com) 

Sektörün Devleri: 
Girişimci olmak zordur. Fakat yaratılan markayı sektörde söz sahibi yapmak daha da zordur.İşte bu zorlukları aşmış ve sektörün öncüleri haline gelen markaların yaratıcıları tecrübelerini anlatıyor.

26 Nisan 2013 Cuma

Geçenlerde internette sörf yaparken rastladığım bir haberi yazmak istiyorum..Aşağıda yazmış olduğum listedeki arkadaşların emekleri ve girşimleri sonucu gelmiş oldukları nokta..İşte dünyaca ünlü genç milyarderler.. :)
1. Dustin Moskovitz Yaş: 28 Servet: 3.8 milyar dolar (Facebook hissedarı(%6) )
2. Mark Zuckerberg Yaş: 28 Servet: 13.3 milyar dolar (Facebook'u hayata geçiren kişi)
3. Scott Duncan Yaş:30 Servet: 5.1 milyar dolar (Kendisi iskoç asıllı ve Manchter United tarihinin ingiltere dışından ilk menejeri)
4. Eduardo Saverin Yaş:30 Servet: 2.2 milyar dolar(Brezilya asıllı ABD'li girişimci. Facebook'un kurucularındandır)
5. Huiyan Yang Yaş:31 Servet: 5.7 milyar dolar(çin'in en büyük gayrimenkul geliştirme şirketlerinden country garden holdings of guangzhou ana hissedarı)
6. Marie Besnier Beauvalot Yaş:32 Servet: 1.5 milyar dolar
7. Sean Parker Yaş:33 Servet: 2 milyar dolar gibi ...


Fabrika kurdu, hamam böceği üretiyor



Antalya'da iki girişimci bir çok kişinin görmeye bile tahammül edemediği hamam böceğinin üretimine başladı.
Deneysel çalışmaların ayda 3 bin hamam böceği üretilirken, hamam böceklerinin muz, portakal elma ve özel mama ile beslendiği belirtildi. Üretimde başarı sağlayan girişimciler, iç pazarın taleplerine yetişmeye çalışıyor.   
Antalyalı işadamı Selami Gökgöl ile Ünsal Yüksel, çekirge üretiminin ardından şimdi de sektörde büyük talep gören hamam böceği üretimine başladı. Kurşunlu köyünde hizmet veren çiftlikte özel bir alan tasarlayan ve burada 3 çeşit hamam böceği üretimine başlayan Selami Gökgöl, şu an iç pazara yöneldiklerini ancak kısa süre içinde yurt dışına ihracata başlayacaklarını kaydetti.
TÜRKİYE'DE CANLI YEM AÇIĞI VAR
Türkiye'de canlı yem açığı olduğunu söyleyen Gökgöl, bir yıl süren laboratuvar çalışmalarının ardından 3 çeşit hamam böceği üretmeyi başardıklarını ifade etti. Canlı yemlerin çeşitlendirilmesi konusunda büyük talepler aldıklarını aktaran Gökgöl, bu doğrultuda araştırmaya başladıklarını kaydetti. Araştırmalar sonrası ilk olarak yerli hamam böceği(Shelfordella Tartara) ile üretime başladıklarını ifade eden Gökgöl, "Ankara ve İstanbul'daki arkadaşlarımla da görüşmeler yapıyordum. Onlar da evinde sürüngenleri için hobi olarak hamam böceği besliyordu. Ben de Madagaskar ve Arjantin hamam böceklerinden 5 tane talep ettim. Sahada da araştırmalarımız oldu. Üretimine geçtik ve başarılıda olduk. Arjantin (Blaptica Dubai), Madagaskar(Gromphadorrhina Portentosa) hamam böceklerini ürettik. Kısa sürede böyle zincirleme üretim aşamasına girdik. Bir sene araştırma ve deneylerimiz sürdü. İstenilen sonuçları aldıktan sonra pazara sunma kararı aldık. 1 aydır da böceklerimizi pazara sunuyoruz" dedi.
MUZ, ELMA,PORTAKAL YİYOR
Madagaskar ve Arjantin hamam böceklerini üretmenin zahmetli bir iş olduğunu vurgulayan Gökgöl, "Şu anda ergin Arjantin hamam  böceğinin fiyatı 2 lira, orta boy 1.5, yavru fiyatı ise 1 liradan alıcı buluyor. Madagaskar hamam böceği üretimi çok daha zor. Müthiş zamana ihtiyacınız var. Ergen zamana gelmesi için bir yıl bekliyoruz. Bir yıllık süre içinde masrafınız yükseliyor. Bir yıl boyunca bu hayvana biz, muz, portakal, elma, özel kedi ve köpek mamaları veriyoruz. Bir sene hesaplandığında maliyet yüksek oluyor. Madagaskar'ın tane fiyatı ise 10 liradır" diye konuştu. Madagaskar'ın ilk yumurtlama döneminde verdiği hayvan sayısının 20 olduğunu kaydeden Gökgöl, "Ömrü 3 yıldır. Bu 3 yıl boyunca 3 aylık periyotlarla yavru alımına devam ediyoruz" diye konuştu.
BU BENİM MESLEĞİM
Mesleği konusunda eleştiriler aldığını dile getiren Gökgöl, "Birçok insan mesleğimi sorduğunda, 'Böcek üretiyorum' diyorum. Hamam böceği dediğim zaman karşımdaki 'Benimle dalga mı geçiyorsunuz' şeklinde bir cevap alıyorum. Ama işin gerçeği de bu. Üç farklı çeşit hamam böceği üretiyoruz. Bizim hayvanlarımız lağımda yetişmiyor. Önüne gelen pisliği yiyen bir hayvan değil. Biz ne verirsek onları yiyor ve ortamları çok sağlıklıdır. Şu anda bulundukları ortamda virüs, bakteri, mantar oluşumunu  engelleyen ürünler kullanıyoruz. Ozonsuz dezenfekte yapıyoruz" şeklinde konuştu.
HEDEF İÇ PİYASA
Aylık 3 bin hamam böceği üretimi yaptıklarını ifade eden Gökgöl, "Yurt dışından talep var ama biz öncelikle iç piyasanın taleplerini yetiştirmeye çalışıyoruz. Hamam böceklerini hayvanat bahçeleri, petshoplar, hobi amaçlı evinde sürüngen besleyenler, çeşitli hayvan çiftlikleri talep ediyor" bilgilerini verdi.
KALİTELİ YEM
Resmi olarak hamam böceğini ilk olarak kendileri ürettiklerini vurgulayan Gökgöl, "Biz sürüngenler karnını doyursun diye değil, yağ protein içeren kaliteli besin üretiyoruz" dedi.
Hamam böcekleri 20 derece sıcaklıkta özel olarak hazırlanan kutularda yumurta kolilerinin arasında doğal ortamlarında çoğalıyor.

Denizdeki petrolü emen sünger geliştirdi



Deniz kazalarından sonra ortaya çıkan petrol kirliliğini önlemek amacıyla başlayan çalıştırmalar sonuçlandı. TÜBİTAK uzmanları tarafından geliştirilen özel sünger sayesinde denizlerde oluşan petrol kirliliği kısa sürede temizlenebilecek.

Özel yapıya sahip bu süngerler, su yerine sadece denize dökülen petrolü emecek. Yüksek teknoloji ile geliştirilen sorbent, ağırlığının 25 katı kadar petrolü emebiliyor. Türk boğazlarından yılda yaklaşık 150 milyon ton petrol geçerken, dünya denizlerinde her yıl yaklaşık 2 milyar ton petrol taşınıyor. İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Oğuz Okay, Polimerik Jeller Araştırma Laboratuvarı’nda ‘süngerimsi madde’ olarak bilinen petrol sorbentini geliştirdi. Sorbent projesi için TÜBİTAK Araştırma Destek Programları Başkanlığı da  450 bin lira destek verdi.
    Denize yayılan petrol ve türevlerinin daha önce de mekanik olarak suyun yüzeyinden alınabildiğini belirten Prof. Dr. Okay, “Şu an piyasada olan ticari sorbentler de petrolü emebiliyor. Ancak sadece bir defa kullanılabiliyor ve kullanım sonrası bir atık oluyor.” dedi. TÜBİTAK, İTÜ ve Sabancı Üniversitesi’nin ortak çalışmasıyla kauçuk esaslı emici bir sorbent üretip uluslararası patentini aldıklarını belirten Okay, 1 gramı 25 gram petrolü 1 dakika içinde emen yeni sorbenti geliştirdiklerini kaydetti. Prof. Dr. Okay, ağırlığının 25 katı kadar petrol emen sorbentin İstanbul Boğazı’nda kullanılabileceğini söyledi. Okay’ın geliştirdiği sorbent petrole doyduktan sonra denizden çekilecek ve bir makine yardımıyla sıkılacak. Sorbent tekrar kullanılabildiği için çalışmalar hızlı bir şekilde tamamlanacak. Sorbentin seri üretimi için destek beklediklerini belirten Okay, deniz kirliliğini araştıran bazı birimler dışında sorbente ilgi gösterilmediğini söyledi.

25 Nisan 2013 Perşembe


Ülkemizin Geleceği İçin Çocuklarımızı Girişimci Yetiştirelim
Hisarcıklıoğlu, Artvin'de "Ekonomiye Değer Katanlar ve Vergi Rekortmenleri" ödül törenine katıldı.TOBB Başkanı burada yaptığı konuşmada, Türkiye'de ve dünyada zenginleşmenin yolunun girişimcilikten geçtiğini ifade ederek, "Ne kadar çok girişimcin varsa girişimci sayın ne kadar fazlaysa o kadar zenginsin demektir'' dedi.
Türkiye'de ekonomisi gelişmiş Anadolu şehirleri olduğunu vurgulayan Hisarcıklıoğlu, bu şehirlerin başarılı olmasındaki tek gerçeğin şehrin valisi, belediye başkanı, milletvekilleri ve sivil toplum kuruluşlarının beraber hareket etmesi olduğunu söyledi.
Hisarcıklıoğlu, "ekonominin yıldızı" Türk iş aleminin önünün açılmasına her türlü desteğin verilmesini dilediğini belirterek, şunları kaydetti:
"Türkiye'nin geleceği için genç kızlarımızı ve erkek çocuklarımızı girişimci olarak yetiştirelim. Bu ikisini yapabildiğimiz takdirde bir kişinin kurtuluşunu sağlamış olacaksınız. Bunu sonucunda daha da zenginleşmiş oluruz. Türkiye, yılda 750 bin kişiye iş bulmak zorunda. Eğer 750 bin kişiye iş bulamazsak bunların hepsinin yükü üzerimizde olacak. 750 bin kişiye iş bulabilmenin yolu da Türkiye'de girişimci sayısının artmasına bağlı. Gençlerimizi de girişimci olma noktasında muhakkak desteklememiz lazım. Her yıl istihdam nüfusuna katılan 750 bin kişi var. On yıl sonra bu rakam bir milyon olacak. Bir milyon kişiye her yıl iş bulmak zorundayız. Bunun yolu da girişimci sayımızı arttırmaktan geçiyor. Bu çerçevede 81 ilde kadın ve genç girişimci kuruluşları kurduk."

Kadın girişimci oranın düşük olduğuna dikkati çeken Hisarcıklıoğlu, nüfusun yarısından fazlasının kadın olmasına rağmen girişimciler arasındaki oranın yüzde 6 olduğunu söyledi.
Hisarcıklıoğlu, ülkenin geleceğinden umutlu olduğunu belirterek, "Türk özel sektörü olarak çok yol katettik. 30 yıl önce Türkiye 3 milyar dolar ihracat yapıyordu. Bunu yüzde 90'ı da tarım ürünüydü. Bugün Türkiye 152 milyar dolar ihracat yapar duruma geldi. Bugün petrolümüz yok, doğal gazımız yok ama müthiş bir girişimci ruhumuz var, biz onu keşfettik" diye konuştu.
Ülkelerin zenginlik yarışına girdiğini ifade eden Hisarcıklıoğlu, Türkiye'nin de dünyanın ilk on ekonomisi arasında yer alması için zihniyetin ve sistemin değiştirilmesi gerektiğini vurgulayarak, "Bunları yapabilirsek ülkeyi dünyanın birinci ekonomisi haline getiririz" dedi.

Çocuğunuz Uyumsuz mu? Belki de Girişimcidir?
"Eğitim sistemleri farklı çocuklara pek iyi davranmıyor. Oysa mesela bipolar bozukluğun bir diğer adı da CEO hastalığıdır. Bu hastalık Ted Turner'da var. Steve Jobs’da var. Netscape’in üç kurucusunda da var.  Peki bipolar rahatsızlığı olan çocuklara ne yapıyoruz: Onlara Ritalin verip “Girişimci olma. Diğer sisteme uyum sağla ve öğrenci olmaya çalış” diyoruz.
Ne yazık ki, girişimciler öğrenci değildir. Biz hızlı hareket ederiz. Oyunu çözeriz. Denemeler çaldım. Sınavlarda kopya çektim. Üniversitede arka arkaya 13 muhasebe ödevini yapmaları için başka çocuklar tuttum. Ama girişimci olarak muhasebeyle uğraşmazsın, muhasebeci tutarsın. İşte ben bunu daha erken keşfettim."
Bir süre önce blogumuzda yayınladığımız Cameron Herold'a ait TedTalks videosundan (http://twittwitgirisim.blogspot.com/2013/04/cocuklar-girisimci-olarak-egitin.html) bir alıntı yukarıdaki paragraf. Bu şahane konuşmada Cameron ailelere çocuklarını bir girişimci olarak yetiştirmelerini öğütlüyor.
Cameron hiperaktivite, konsantrasyon bozukluğu gibi rahatsızlıkların pek çok girişimcinin ortak özelliği olduğunu, bu belirtileri gösteren çocukların "tedavi edilmekten" ve "sisteme uydurulmaktan" ziyade, girişimci niteliklerini ortaya koyabilecekleri bir şekilde yetiştirilmeleri gerektiğini iddia ediyor.
Biz her çocuğun girişimci olarak yetiştirilmesi gerektiğine inanıyoruz. Çünkü çocuğunuz ileride bir profesyonel olarak bile hayatına devam etse, kariyerinde sivrilmesi için de bir kurum içi girişimci gibi davranması gerekecektir.
Peki çocuğunuzu bir girişimci olarak yetiştirmek için nele yapmalısınız? İşte, kendisi bizzat böyle bir aile eğitiminden geçen ve çocuklarını da benzer şekilde eğiten Cameron'un önerileri. Belki bu önerileri izlemek Türk tipi şımarık ve birey olarak ayakta durmayı beceremeyen çocuk yetiştirme alışkanlıklarımızı biraz olsun değiştirir. Videonun tamamını yukarıdaki linkten izleyebilirsiniz. Üstelik Türkçe altyazılı.
"Harçlık Vermeyin: Harçlıklar çocuklara yanlış alışkanlıklar kazandırır. Girişimci düzenli bir maaş çeki beklemez. Harçlık çocuklara küçük yaşta düzenli bir maaş çeki beklemeyi öğretir. Girişimciler yetiştirmek istiyorsanız, bence bu yanlış. Ben çocuklarımla ne yapıyorum – bende iki tane var, dokuz ve yedi yaşlarında – , onlara evde bahçede dolaşıp yapılması gereken işleri araştırmalarını öğretiyorum. Bana gelin ve neler olduğunu söyleyin. Ya da ben onlara gidip “Bunun yapılması gerekiyor” derim. Sonra ne yapıyoruz, biliyor musunuz? Pazarlık. Etrafta dolaşıp neler olduğuna bakıyorlar. Ama sonra ne kadar para alacakları hakkında pazarlık yapıyoruz.Düzenli bir çek almıyorlar, ama daha fazla iş bulma fırsatları var ve pazarlık yapma becerisi kazanıyorlar, fırsat bulma becerisi de kazanıyorlar.
Tasarrufu Öğretin: Çocuklarım ikisinin de iki kumbarası var. Kazandıkları ya da hediye aldıkları tüm paranın yüzde 50’si ev hesaplarına gider; diğer yüzde 50’si de oyuncak hesaplarına. Oyuncak hesaplarına giden parayı istedikleri her şey için harcayabilirler. Ev hesaplarına giden yüzde 50 her altı ayda bir bankaya gider. Hep birlikte gideriz. Her yıl bankadaki bütün para brokerlerine gider. Hem dokuz hem de yedi yaşındaki çocuğumun şimdiden bir borsa brokeri var. Ama onlara bu tasarruf alışkanlığı edinmeyi öğretiyorum. 30 yaşındaki insanların “Galiba artık emeklilik tasarruf planı yapmaya başlamam lazım” demeleri beni delirtiyor. Kahretsin, 25 yıl kaçırdınız. Bu alışkanlıkları daha acısını bile hissetmeyecekleri bir zamanda çocuklara öğretebilirsin.
Her Gece Masal Okumayın: Her gece onlara masal okumayın. Belki de haftanın dört gecesi masal okuyun ve üç gece de onlara hikaye anlattırın. Oturup onlara dört şey verin; mesela kırmızı tişört, mavi kravat, kanguru ve dizüstü bilgisayar ve sonra da bu dört şeyle ilgili bir hikaye anlatmalarını isteyin.Çocuklarım bunu her zaman yapıyor. Bu onlara satış yapmayı öğretir; yaratıcılığı öğretir;akıllıca düşünmeyi öğretir. Sadece bu tür şeyler yapın ve yaparken eğlenin.
Çocuklara İnsanların Önünde Konuşma Yaptırın: Sadece arkadaşların önünde bile olabilir. Ve oyunlar oynatıp konuşmalar yaptırın. Bunlar geliştirmek isteyeceğiniz girişimcilik nitelikleridir. Çocuklara kötü müşterilerin ya da kötü çalışanların nasıl olduğunu gösterin.Onlara suratsız çalışanları gösterin. Suratsız bir müşteri hizmetleri çalışanı gördüğünüzde, bunu onlara gösterin. “Bu arada, bu adam berbat bir çalışan” deyin. “Bunlar da iyi çalışanlar” deyin. Bir restorana gittiğinizde, kötü bir müşteri hizmetiyle karşılaşırsanız,kötü müşteri hizmetinin nasıl olduğunu gösterin. Hepimizin önünde böyle dersler var, ama bu fırsatları değerlendirmiyoruz; çocuklara özel öğretmen tutmayı öğretiyoruz.
E-ticaret Öğretin: Çocukların evdeki bütün sandıklarını, iki yıl önce büyüdükleri için terk ettikleri oyuncakların hepsini alıp “Bunların bazılarını Craigslist ve Kijiji’de de satalım mı?” diye sorduğunuzu düşünün. O oyuncakları gerçekten satıp e-posta teklifleri geldiğinde dolandırıcıları nasıl bulacaklarını öğrenebilirler. Size bir hesapla ya da alt hesapla gelebilirler. Ama onlara fiyatı nasıl tespit edeceklerini, nasıl tahmin edeceklerini, fotoğrafları nasıl kaldıracaklarını öğretin.Bu tür şeyleri yaparak nasıl para kazanacaklarını öğretin. Sonra parayı aldıklarında yüzde 50’si ev hesabına, yüzde 50’si oyuncak hesabına gider. Benim çocukların bu tür şeylere bayılırlar.
Ve Diğer Nitelikler: Çocuklarda geliştirmeniz gereken girişimcilik niteliklerinden bazıları beceri, azim, liderlik, iç gözlem, dayanışma, değerler. Tüm bu nitelikleri çocuklarda bulabilirsiniz ve gelişmelerine yardım edebilirsiniz.
Ve Asla İlaç Vermeyin: Bu tür şeyler arayın. Ayrıca sistemlerinden çıkarmamız gereken iki niteliğe daha bakmanızı istiyorum. Gerçekten ama gerçekten feci şekilde berbat durumda değillerse çocuklara dikkat eksikliği bozukluğu için ilaç vermeyin. (Alkışlar) Aynı şey, klinik açıdan feci durumda değilse, mani, stres ve depresyon için de geçerli. Bipolar bozukluğun bir diğer adı da CEO hastalığıdır. Steve Jurvetson, Jim Clark ve Jim Barksdale’in üçünde de var bu hastalık ve bu adamlar Netscape’i kurdular. Onlara Ritalin verildiğini düşünsenize. Netscape diye bir şey olmayacaktı, değil mi? İnternetiAl Gore icat edecekti.
Bu beceriler diğer şeylerin yanı sıra sınıfta öğretmemiz gereken becerilerdir. Çocukların avukat olmalarını engelleyin demiyorum. Ama girişimciliğin de diğer tüm mesleklerle aynı düzeyde olmasını sağlayın. Çünkü bunda devasa bir fırsat var.
"

Gerçek Bir Girişimcilik Örneği: Kütüphaneci Mustafa Efendi!

Yıl 1943.
 Genç Mustafa’nın tayini kütüphaneci olarak Ürgüp Tahsin Ağa Kütüphanesi’ne çıkar. Devlet memurluğu o dönemde süper bir şey, çünkü özel sektör falan yok. Bizimki kütüphanede heyecanla okurları bekler; bir gün olur, beş gün olur, gelen giden yok. Etraftakilerle konuşur, herkese anlatır: “Bakın kütüphane bomboş duruyor, gelin kitap okuyun.” Gelen giden olmaz. Amirlerine durumu bildirir.
– Kardeşim otur oturduğun yerde, maaşını düzenli alıyon mu, almıyon mu?
– Alıyorum.
– Eee, o zaman ne karıştırıyon ortalığı, gelen giden olsa maaşın mı artacak? Başına daha fazla bela alacan, o kütüphaneye yıllardır kimse gelmez zaten.
23 yaşındaki genç memur “Ne yapayım, ne yapayım?” diye düşünür durur. Sonunda aklına bir fikir gelir, eşine söyler. Eşi önce “Deli misin bey?” der, ama kocasının bir şeyler üretme, işe yarama çabasını yakından görünce fikri kabullenir. O dönem devletteki amirlerinin çıkardığı tüm engellerin tek tek, bin bir güçlükle üstesinden gelir. Çünkü o zaman da şimdiki gibi, “Aman bir şey yapmayalım da başımıza bir iş gelmesin. Çalışsan da aynı maaş, çalışmasan da…” zihniyeti aynen var.
O bıyıklı, kravatlı, asık yüzlü, sigara kokan, arkalarındaki Atatürk resminden utanmayan, ama ülkesine gram faydası olmayan bürokratları zorlukla ikna eder ve bir eşek alır. İki tane de sandık yaptırır. İki sandığa, kalınlığına göre 180-200 kitap sığar. Sandıkların üstüne “Kitap İare Sandığı” ( yani Ödünç Kitap Sandığı ) yazar. Kitapları eşeğe yükler ve köy köy gezmeye başlar. Kütüphaneye de bir yazı asar: “Sadece pazartesi ve cuma günleri açıyoruz.” Köydeki çocuklar şaşırır. Eşeğe bir sürü kitap yüklemiş bir amca, o gariban çocukların küçücük ellerine kitapları verir. Düşünün, Noel Baba gibi. Noel Baba yalan,Mustafa Amca ise gerçek! Geyikler yerine eşeği var. Eşek de daha gerçek, Mustafa Amca da… “Çocuklar bunları okuyun, aranızda da değişin. On beş gün sonra aynı gün gelip alacağım. Aman yıpratmayın, diğer köylerdeki arkadaşlarınız da okuyacak” der.
Mustafa artık Ürgüp’teki kütüphanede bir-iki gün durmakta, diğer günler eşeği Yüksel’le köy köy gezmektedir. Köylerdeki çocuklar Eşekli Kütüphaneciyi her seferinde alkışlarla karşılarlar. Kalpleri küt küt atar heyecandan, sevinç içinde yeni kitapları beklerler. Mustafa Amca’nın ünü etrafa yayılır. Diğer devlet memurları makam odalarında sıcak sıcak oturup iş yapmazken, Mustafa’nın eşeği Yüksel yediği otu hepsinden fazla hak etmektedir.
Zamanla insanlar kütüphaneye de gelmeye başlar. Mustafa bakar ki kütüphaneye kadınlar hiç gelmiyor.Zenith ve Singer’e mektup yazar: “Bana dikiş makinesi yollayın, firmanızın adını kütüphanenin girişine kocaman yazayım” der. Zenith dokuz tane, Singer bir tane dikiş makinesi yollar (ilk sponsorluk faaliyeti!). Salı günlerini kadınlar günü yapar. Kumaşı alan kadın kütüphaneye koşar. On makine yetmediği için sıra oluşur. Sırada bekleyen kadınların eline birer kitap verir, beklerken okusunlar diye. Okuma-yazma oranının düşüklüğünü görünce halkevlerine okuma-yazma kursları vermeye gider. Halıcılık kursları başlatır, bölgede halıcılığı canlandırır. Bu arada valilik Mustafa hakkında dava açar, “kendi görev tanımı dışında davranıyor” diye. 50 yaşına gelen Mustafa Amca baskıyla emekli edilir.
Mustafa Amca köylüler arasında efsane olur, yıllar geçtikçe köylerdeki çocuklarda okuma aşkı yerleşir. 2005 yılında Mustafa Amca vefat eder. Tüm Kapadokya çok üzülür, aralarında toplanırlar. Ürgüp’e Eşekli Kütüphaneci Mustafa Güzelgöz ve eşeğinin heykelini dikerler.
Peki.. Şimdi Girişimcilik Nedir?
  • Bulunduğunuz yere yenilik katmalısınız.
  • Mutlaka adım atmalısınız.
  • Yaptığınız iş olduğu yerde durup duruyorsa, ya işte ya da sizde bir problem var demektir.
  • İnsan var, dokunduğu yere değer katar; insan var, dokunduğu yere değer kaybettirir.
Nevşehir’den ve bu ülkeden nice müdür, amir, vali, bürokrat, milletvekili, politikacı geçti; binlercesinin adını kimse hatırlamaz ama Mustafa Güzelgöz ve eşeğinin heykeli var.

Girişimciler, Öncelikli Hedefiniz Para Kazanmak Olmasın!

Şu anda bu satırları okurken aynı zamanda aklınızda bir başka düşünce var. Bu konu sizin için bu yazıyı okumaktan daha önemli. Hem bu yazıyı okuyor hem de o konuyu düşünüyorsunuz.  Zihniniz o konuyu çözmek istiyor. İçinizde bir gerginlik, endişe ya da tam tersi bir heyecan varsa nedeni o konu. Ben düşündüğünüz şeyin ne olduğunu tahmin edebilirim. Şaka yapmıyorum. Gerçekten tahmin edebilirim.
Hangi yaşta olduğunuz önemli değil. Nerede yaşadığınız ya da hangi işi yaptığınız da önemli değil. Belki de bir üniversitede okuyorsunuz ya da iş arıyorsunuz.Bu yazıyı okuyorsunuz ama aklınız aslında o konuyla meşgul.Asıl amacınız o konuya bir çözüm bulmak. Doğru mu?Şimdi bir an durun. Aklınızdan geçen düşünceyi yakalayın.Peki, bu düşünce hangi konuyla ilgili? Bakalım tahmin edebilecek miyim?Sağlıkla ilgili bir sorununuz olmadığını varsayıyorum çünkü sağlıkla ilgili konular zihnimizi işgal ettiği zaman neredeyse başka bir şey düşünemiyoruz. Eğer sağlıklıysanız, umarım öyledir, aklınızda üç konu dolaşıyor olabilir.
  1. Parayla -daha iyi yaşamakla- ilgili konular.
  2. Sevmekle ve sevilmekle –cinsellik de dahil – ilgili konular.
  3. Takdir görmek - onaylanmak- ilgili konular.
Doğru tahmin etmiş miyim? Büyük olasılıkla tahminim doğrudur.Bunu siz de yapabilirsiniz. Aslında bu durum hepimiz için geçerli. Hepimizin aklındaki düşünceler bunlardan bir tanesine uyuyor. Belki de aklınızdaki düşünce aynı zamanda yukarıdaki iki hatta üç gruba birden giriyordur.Mesela Türkiye’de genç erkekler çok para kazanmak ve bu sayede güçlü olmak istiyorlar (1); eğer bunu yapabilirlerse istedikleri zarif ve güzel kızın sevgisini kazanacaklarını düşünüyorlar (2) ve bu ikisini yaptıklarında herkesin takdirini alacaklarını varsayıyorlar(3). Türkiye’deki genç kızlar da bir manken gibi güzel ve zarif olurlarsa sevgiyi ve gücü – parası olan erkeği- elde edeceklerini ve böylece kendi çevrelerinin takdirini kazanacaklarını düşünüyorlar. (Trendview Raporu, Synovate, 2004)
Toplum olarak değer yargılarımız giderek maddiyat üzerine temelleniyor. Para sahibi olmanın ve bu gücü göstermenin popüler olduğu bir dönem yaşıyoruz. Bu dönem Türkiye’de 1980’li yıllarda başladı ve hala devam ediyor. Bu oluşumun nedenleri ve bu anlayışın ne kadar hüküm süreceğini – fevkalade önemseyerek- bir kenara bırakıyorum ve bu durumu bütün çıplaklığıyla olduğu gibi kabul ediyorum. Bugün içinde bulunduğumuz durum budur. Üstelik yaşadığımız ekonomik kriz, maddiyatla ilgili konuları hepimizin gündeminde daha da üst sıralara çıkarıyor.Sadece geleceklerini kurmak isteyen gençler değil hepimiz nasıl bir hayat istediğimizi sorguluyoruz. Bu hayatı iyi yaşamak için ne yapmamız gerektiğini ve en akıllı seçimin hangisi olduğunu bilmek istiyoruz.Madem çoğunluk maddiyat üzerine kurulu bir anlayışı benimsiyor, ben de bu durumu olduğu gibi kabul ederek hiç yargılamadan soruyorum: Para kazanmanın, zengin olmanın yolu nedir? Hangi işi yaparak para ve güç elde edilir? Madem kazanan, masadaki her şeyi - hem parayı hem sevgiyi hem de takdiri - kazanıyor, o zaman bunun reçetesi nedir?Bence para kazanmanın çok sağlam bir reçetesi var. Bilmek ister misiniz?Petrol zengini Arap Şeyhlerini bir kenara bırakırsak çok zengin olanların hayat öyküleri bize önemli yollar gösteriyor. Dünyanın en zengin kişilerinden biri olan Bill Gates nasıl zengin oldu ya da 1960’lara damgasını vuran Beatles grubunun zengin olmasının altında yatan nedenler nelerdir?Cevap olarak hemen yetenek demeyin. Çünkü yeteneği olan herkes mutlaka çok para kazanmıyor. Etrafınızdaki yetenekli ama parasız arkadaşlarınıza bakın.Üstün zekalı olmak da başarının ve para kazanmanın garantisi değil. Benim çevremde çok ama çok zeki olup hayatlarını ellerinden kaçırmış bir çok tanıdığım var.
Peki Para Kazanmanın Yolu Nedir?
Malcolm Gladwell’in geçen yıl sonunda (2008) yayınladığı “Outliers” kitabı bu sorunun cevabını veriyor. Başarılı olan herkes tutkusunun peşinden giderek başarılı olmuş. Bunlar kendilerini tutkularına o kadar kaptırmışlar ki sadece işlerini nasıl en iyi yapacaklarını düşünerek çalışmışlar.  Zevk alarak mutlulukla çalışmışlar. Çalışırlarken dünyayı unutarak çalışmışlar. Ama hepsi –istisnasız hepsi – yaptıkları işe en az    10 000 saat (on bin saat) kendilerini adamışlar.  Bu “on bin saat” rastgele bir rakam değil  her birinin hayatı incelendiğinde kolayca hesaplanabilecek bir rakam. Bu durum başarılı olan herkes için geçerli. Ünlü besteci Mozart da dahil Gladwell’in “Outliers” kitabında bu tezi doğrulayan o kadar çok örnek var ki. Hem de sadece tek bir kaynaktan gelen örnekler değil bunlar. Değişik araştırmacılar  hep aynı sonuca varıyor: Tutkunun peşinden gideceksin.Sigmund Freud’a hayatın anlamı sorulduğunda, “Sevmek ve çalışmak.” diye yanıtlamış. Oysa bizim önyargımız çoğu kez, “sevgi ve işi” yan yana getirmemize engel olur.Prof. M. Csikszentmihalyi beni çok etkilemiş bir yazar. Sürdürdüğü araştırmalar, “yaptıkları işe yoğunlaşarak, derin bir zevk alan insanların” başarıyı ve mutluluğu yakaladığını kanıtlıyor. Yani kim olursanız olun ve hangi işi yaparsanız yapın anlamlı bir hayat için “kendinizi adayacağınız bir iş” yapmanız gerekiyor.Csikszentmihalyi; dışarıdan gelecek ödülleri (para, şöhret) önemsemeden kendini tamamen adayarak yapılan her işin her koşulda mutluluk ve başarı getirdiğini kanıtlıyor.İnsanların yaptıkları işe -kendilerini kaybedecek kadar – yoğunlaşmalarının nasıl bir şey olduğunu aslında hepimiz biliriz ve bunu zaman zaman yaşarız. Bu durumda kendimizi daha güçlü hissederiz. Daha dikkatliyizdir, hiç bir ayrıntı gözümüzden kaçmaz. Olaylar bizim kontrolümüzdedir. Yeteneklerimizin doruğuna çıkarız. Zaman duygusu ortadan kalkar: İşin ne zaman biteceğinin önemi yoktur. Ne kadar çok çalışırsak çalışalım yorgunluk hissetmeyiz aksine varsa başka sorunlarımız bile ortadan kalkar. Bu tarz bir yaşantı öylesine değerli olur ki ne kadar para kazanacağımızı hiç düşünmeyiz. Esas bu süreci yaşamak değerlidir.Edward de Bono “Rekabet, aynı yarışta koşmayı seçmek demektir. Rekabetüstünde ise oyuncular kendi yarış alanlarını kendileri seçerler.” derken benzer bir yolu gösteriyor. Toplumun yönlendirmesiyle bir iş seçtiğimizde rekabeti kabul etmiş oluruz ama kendi yarış alanımızı tutkularımıza göre seçtiğimizderekabetüstü oluruz.Tutkuların peşinden gitmek üzerine çalışan araştırmacılardan biri de Po Bronson. İki sene süren araştırmasında dokuz yüz kişiyle yaptığı derinlemesine görüşmeler sonucunda vardığı sonuçlar çok çarpıcı : Hayattaki çağrımızı, gerçek misyonumuzu bulduğumuz zaman başarıyı yakalayacağımız kesin.Bronson’un araştırmalarında en sık karşılaştığı durum, insanların kendi misyonlarını bulamamış olmaları değildir. Aksine insanlar çoğu zaman ne yapmak istediklerini “içeriden” biliyorlar ama iş seçerken duruma “dışarıdan bakıp” kendi içsesleri yerine toplum yönlendirmesiyle karar veriyorlar.
Peki, Neden Kendi İç Sesimizi Dinlemekten Korkuyoruz ve Tutkularımızın Peşinden Gitmiyoruz?
  1.  Öncelikle bu sesi dinleyip kendi özgür yolumuzu seçmenin sorumluluğunu taşımaktan korkuyoruz.
  2. İç sesimizi dinlersek para kazanamayacağımızı düşünüyoruz ve bunu göze alamıyoruz.
  3. Para kazanma ve sevdiğimiz işi yapma konusunda kafamızda yanlış bir sıralama var. Yani önce para kazanmak için sevdiğimiz işi erteleyelim sonra nasıl olsa sevdiğimiz işi yapacağımız zaman gelir diye düşünüyoruz.
  4. Para kazanmanın özgürlüğe giden en kısa yol olduğunu zannediyoruz.
  5. “Hangi alanda başarılı olurum?” gibi yanlış bir soru sorarak işe başlıyoruz. Halbuki doğru soru “Hangi işi tutkuyla yaparım?” olmalı. Başarılı olacağınız alanı seçmek, yaptığımızla mutlu olacağımız anlamına gelmeyebilir. Soracağımız soru: “Ne yaparken kendimi kaybediyorum?” olmalı.
Kendi tutkularını bulmuş insanlar yaşları ya da statüleri ne kadar farklı olursa olsun birbirlerine benzerler: Gözleri parlar. Özgürdürler. Kendi zamanlarını nasıl kullanacaklarına kendileri karar verirler. En parlak fikirler onlardan çıkar. En zor sorunları onlar çözerler. Olağanüstü çaba göstermekten kaçınmazlar. Sanki sadece iş hayatında istedikleri yere gelmiş değil dünyada yerlerini bulmuş gibidirler. İş onlar için iş değil hayattaki varlık nedenleridir. İşin patronu kim olursa olsun yaptıkları işin gerçek sahibi onlardır.
Şimdi size para kazanmanın son derece yalın, iki maddelik reçetesini veriyorum:
1. Sizi hayata bağlayan en önemli tutkunuzun hangisi olduğunu keşfedin.  Hangi işi yaparak bu tutkunuzu gerçekleştireceğinizi hayal edin. Bu işi yaparken başkalarının ne düşüneceğini, gelirinizin ne olacağını boşverin. Bu iş sizin hayatınızın işidir, ona sıkı sıkıya sarılın.
2. Şimdi artık bu işte kendinizi kaybedecek ölçüde, on bin saat, çalışabilirsiniz. Evet on bin  saat. Sizden önceki bütün başarılı insanlar bunu yaptılar. Siz de bu işe; kendinizi unutacağınız, dünyayla bağınızı kopartacağınız kadar ön koşulsuz ve beklentisiz yoğunlaşın. Sonuç odaklı değil süreç odaklı hareket edin. Sonucu düşünmeden bu yoğunlaşmanın kendisinden üst düzey bir zevk alarak çalışın.Sınırlı imkanlarla büyük engelleri aşmış, başlangıçta çevresindekiler tarafından hafife alınsa da yılmadan hayalinin peşinden koşmuş ve  başarıya ulaşmış bir çok insan var. Neden siz de onlardan biri olmayasınız.Eğer başarmak istiyorsanız yapmanız gereken önce içinizde yanan ateşi keşfetmek sonra da yüreğinizi vererek o ateşin gösterdiği yolu takip etmek.Bu yolculuğun bir sırrı var. Bu pek az kişinin bildiği bir sır: "Amacı para kazanmak olmayan, sadece tutkuları uğruna çalışanlar çok para kazanıyorlar."  Yukarıda adını andığım bütün yazarların vardıkları sonuç bunu doğruluyor. Zengin olmuş insanların hiç biri yola para kazanmak için çıkmamış. Hepsi tutkularının peşinden koşmuş. Kendilerini tutkularına adamışlar. Sonucunda ise istemedikleri, harcayamayacakları kadar para kazanmışlar. Bu neredeyse zengin olmuş herkes için geçerli.Çelişkili gibi görünen bu sırrı bir kere daha söylemek istiyorum: Para kazanmak istiyorsanız para kazanmayı hedeflemeyin! Eğer siz tutkunuzun peşinden giderseniz para da sizin peşinizden gelir.